|
Öp beni o zaman... Sana üşüdüğümü
söylüyorum. Çocukmuşum da sanki çamura çıplak ayaklarımla basmışım soğuk
bir kış gününde. Annem mi geliyor sen mi geliyorsun koşarak biraz da kızgın.?
Annem mi sen mi? ...Üşümüşüm diyorum...Ben üşümem biliyorsun. Oysa üşümüşüm.
Buz tutmuş ellerim. Öp beni o zaman! Sana estiğimi
söylüyorum. Ucuz bir şarabın berbat tadı ile yaptığı iş arasındaki uçuruma
düşüyorum eserken. Beni basınç farkları getiriyor sana. Öp beni o zaman! Sana geldiğimi
söylüyorum. Ayaklarımı nerde bıraktım bilmiyorum. Bir telefon numarası
gibi ezberliyorum kilometreleri. Aramızda üç tane iki... İki yüz yirmi
iki. Ayaklarımı düşürdüğüm yerde her zaman senin kokun. Telefon Öp beni o zaman! Sana sustuğumu
söylüyorum. Susmak derinlere inmek değil midir? İçerden konuşmak? Ancak
içerden yanıtı olmak? Susmak dibe sarkıtılmış bir ağ değil midir? Ateşi
saran oksijen? sana sustuğumu söylüyorum...Dut yemekle süt dökmek arasında
bir yerde olduğumu...Kedi ya da bülbülden birini yeğlemek Öp beni o zaman! Sana gördüğümü
söylüyorum. Olanlarla olabilecekler arasında, Öp beni o zaman! Sana sevdiğimi
söylemiyorum. "Bana sevdiğini söyleme, beni sev" diyor şair.
Öp beni her zaman!
|
|