Soğuk bir ocak akşamı hüzünle biten bir romanın ardından…
Şimdi bu mektubu yazıyorum yar sana.. Ey sevdiğim yaşama dair bütün mutlulukları
ve umutları yeniden dolduruyorum sineme bir daha ki ocak akşamı birlikte
olabilme dileğiyle..
Kalemi ele alışımla bir titreme sarıyor bedenimi, sonra tatlı bir heyecan
sanki uzaktaki sevgiliye, sevgi dolu sözcüklerle başlayıp "bir hafta
sonra görüşmek dileğiyle" sözcükleriyle biten bir mektup yazarcasına
heyecanlanıyor gönlüm. Usulca masum bir çocuk gibi bakışların sokuluyor
bakışlarıma sanki bana gülüyormuşçasına, bir heves kaplıyor içimi bu mektup
sonunda benim olabilme ihtimalinin var olması gibi..
Ey sevdiğim şimdi bu mektubu yazıyorum ya sana keşke duyurabilsem sana
sesimi, yaşatabilsem o masum yüreğinde sevgimi. Keşke bu mektupla bütün
acılar son bulsa, büyük bir yük kalksa üzerimden ve sen bana dönsen, olsan
artık derdimin dermanı, gülsen gözlerime ve hayata beni müjdelesen.. Sevdiğim
sana öyle çok mektup yazıyorum ki hangi adrese göndereceğimi bile bilmeden,
umarsızca yıldızları seyreder gibi, boşluğa saldığımız nefes gibi, hiçbir
işe yaramayacağını bilir gibi, bir mektup kırılgan, ürkek bir mektup..
Ey sevdiğim şimdi sen gittin ya ikimizde ait olduğumuz yerdeyiz. Sen ışıltılı
hayatında rüyalardaki gibi en güzel halinle hayata gülüyor, özgürlüğünün,
bensizliğin tadını çıkarıyorsun. Bense soğuk odamda sensizliğimle bir
gece lambasının altında kırılgan ve ağlamaklı bir şiir yazıyorum, tükenişe
armağan ediyorum şiirimi. Öyle çok üşüyorum ki bu odada içimi ısıtan tek
şey senin hayalin, bir tek senin hayalinle avunuyorum ve bütün ağlamalarım
gibi yine sıkıca sarılıyorum hayaline, o masum bakışlarına, o albeni duruşuna
dalıyor gözlerim bir gece yürüyüşünde kaybolurcasına..
Şimdi sen nasılsın ey sevdiğim umarım iyisindir. Ardında bıraktığın hayatı
soracak olursan hepsi hâlâ eski yerinde, eski ahenkleriyle duruyor. Herkes
herşeyler biliyor bir eksiklik olduğunu , herkes biliyor senin gidişini
ve benim tükenişimi ama kimse kabullenmiyor eksikliğimi, hiç kimse kendine
bile söylemiyor senin gidişini, beni terk edişine inanmıyor hayat, hâlâ
ısrarla seni istiyor her sabah güneş yeniden doğuyor ve her gün biraz
daha yaşlanıyor zaman...
Bu mektubu yazıyorum ya sana ey sevdiğim keşke okuyabilsen, keşke mısralarına
dokunup hissedebilsen acılarımı, keşke okuyabilsem de her zaman ki gibi
beraber bir derdin dermanı olabilsek. Keşke gelsen sevdiğim, keşke gelebilsen,
Keşke o umut dağıtan posta kuryelerine verip gönderebilsem mektubumu veya
mor kanatlı bir güvercinin kanadına takıversem de gelip pencerene konsa
ve sen açsan camı büyük bir heyecanla alsam mektubumu ve okusan yaşlar
süzülse gözlerinden beni hayal etsen.. Ama öyle zor ki bu mektubu sana
ulaştırmak, öyle ağır ki bu mektup, ne güvercinin gücü dayanır bu mektupları
taşımaya, nede posta kuryelerinin kalbi dayanır bu mısraları sırtlanmaya
ne de yollar tükenir gitmeyle..
Ey sevdiğim şimdi sen nerdesin ben nerde, ağlasam duyar mısın hıçkırıklarımı,
silebilir misin gözyaşlarımı gözlerinle, dokunabilir misin yüreğime, hissedebilir
misin çektiklerimi, gözlerime bakabilir misin o gül gözlerinle, gözlerinle
görebilir misin o eşsiz sevgimi ve devam edebilir misin yarım kalmış o
yaşanılası hayata?