|
EN GÜZEL AŞK HİKAYESİ
EN GÜZEL AŞK HİKAYESİ
Tam bir dolar seksen yedi senti vardı. O kadar, ne bir sent eksik, ne
bir sent fazla!.. Bunun da altmış senti penniden ibaret ufaklıktı. Bu
pennileri teker teker bakkal, kasap, manavla çekişe çekişe pazarlık ederek
ve her defasında satıcıların cimrilik isnatları karşısında utancından
kıpkırmızı kesilerek biriktirmişti. Della paraları üç defa saydı. Bir
dolar seksen yedi sent, o kadar! Halbuki ertesi gün Yılbaşı'ydı.
Kendini odadaki partal divanın üzerine atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan
başka çare yoktu. Della da böyle yaptı.
Della'nın evi, haftada sekiz dolara tutulmuş mobilyalı bir apartman! Tasvire
değer bir hali yok. Tam bir fakirhane!
Aşağıda antrede, içine tek bir zarf sığdırmaya imkan olmayan bir mektup
kutusu ile ölümlü bir elin asla çaldıramayacağı bir zil vardı. Kapıda
da "Mr. James Dillingham Young" ismini taşıyan bir kart asılı
idi.
Mr. James Dillingham eve geldiği vakit size evvelce Della diye takdim
ettiğimiz karısı kendisine "Jim" diye hitap eder, boynuna sarılarak
onu bağrına basardı.
Gözyaşları dindikten sonra Della eline bir ponpon alarak yüzünü pudraladı.
Pencerede durarak apartmanın o kasvetli arka avlusundaki bulut rengi bir
parmaklık üzerinde yürüyen bulut rengi kediyi aptal aptal seyretti. Ertesi
günü Yılbaşı'ydı. Jim'e bir hediye alabilecek yalnız bir dolar seksen
yedi senti vardı. Bu pennileri aylardan beri birer birer biriktirmişti.
Halbuki şimdi hiçbir işe yaramadıklarını görüyordu. Haftada yirmi dolara
pek bir şey yapmaya imkan yoktu. Masraf umduğundan fazlaya çıkıyordu.
Zaten her zaman öyle olur!.. Şimdi Jim'e hediye alacak yalnız bir dolar
seksen yedi senti vardı. Sevgili Jim'ine güzel bir şey almak hususunda
hülyalar kurarak bir çok mesut anlar yaşamıştı. Güzel, nadir, parlak bir
şey, Jim'e ait olmak şerefi ile az çok mütenasip bir hediye.
Pencereden uzaklaşarak kendini aynanın önüne attı. Gözleri pırıl pırıl
yanıyordu, ama yirmi saniye içinde rengi uçuvermişti. Saçlarını çözerek
omuzlarının üzerine döktü.
James Dillingham Young Ailesi'nin iftihar ettikleri iki şeyleri vardı.
Birisi Jim'in babasından intikal eden ve aslında büyük babasına ait olan
altın saat, diğeri ise Della'nın saçları idi. Apartmanın hava deliğinin
karşı tarafında Saba Melikesi otursaydı Della, kraliçenin mücevherlerini
kıymetten düşürmek kastiyle, o güzel saçlarını pencereden dışarı sarkıtırdı.
Hazreti Süleyman apartmanın kapıcısı olsa ve bütün servetini, elmaslarını,
bodrumda bulundursaydı, Jim ihtiyarı kıskandırıp hasetle sakalını kaşıttırmak
için önünden her geçişinde cebindeki saati çekip bakar gibi yaparak gösterirdi.
Della'nın saçları altın renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak
dizlerine kadar döküldü ve bir elbise gibi vücudunu örttü. Bununla beraber
Della, saçlarının uzun müddet böyle kalmasına müsaade etmedi. Sinirli
ellerle hemen topladı. Bir aralık bir an için durdu. Tereddüt eder gibi
oldu. Yerdeki kırmızı tüyleri dökük halıya bir iki damla gözyaşı aktı.
Della, gözlerinin yaşı kurumadan kahverengi ceketini kapıp aynı renkteki
şapkasını başına geçirdiği gibi, eteklerini savurarak kapıdan fırladı.
Merdivenleri inip sokağa çıktı.
"Mm. Sofronie. Her nevi saç levazımı" ibaresini taşıyan bir
tabelanın önünde durdu. Bir hamlede kendini yukarıda buldu. İriyarı, süt
beyaz, soğuk bir kadın olan Madam Sofronie'ye nefes nefese:
- Saçlarımı alır mısınız? diye sordu.
Madam:
- Saç alırım ama şapkanı çıkar da bir bakalım, cevabını verdi. Della altın
renkli, çağlayana benzeyen saçlarını döküverdi.
Madam, saçları pişkin bir alıcı eli ile bir yokladıktan sonra.
- Yirmi dolar, dedi.
Della:
- Peki. Derhal, cevabını verdi.
Ondan sonraki iki saati pembe bir bulut üstünde uçar gibi sevinçle nasıl
geçirdiğini bilmiyordu. Edebiyat bertaraf, Jim için istediği hediyeyi
bulmak arzusu ile dükkanların altını üstüne getiriyordu.
Nihayet bulabildi. Hasseten Jim için yapılmış bir şey? Dükkan dükkan gezmiş,
hiçbirinde buna benzer bir şey görmemişti. Platin bir saat zinciri. Kıymeti,
fazla gösterişli süslerde değil, deseninin sadeliğinde ve kibarlığında
idi.
Bütün iyi şeyler böyle olmalıdır. Zincir Jim'in o emsalsiz saatine layık
derecede güzeldi. Della ilk nazarda kararını verdi. Zincir tıpkı Jim gibi
idi. Gösterişsiz, fakat kıymetli. Kocasını da, zinciri de aynı şekilde
tarif etmek mümkündü, yirmibir dolar verdi. Bu zinciri taktıktan sonra
Jim artık, saatine nerede olsa bakabilir, daha doğrusu bakmaya heveslenebilirdi.
Halbuki, şimdi o emsalsiz saate, bir kayışa asılı olduğundan hep gizleyerek
bakıyordu.
Eve avdet ettikten sonra Della'nın sarhoşluğu biraz geçti. Aklı başına
gelerek ihtiyatlı hareket etmeyi düşündü. Saç maşalarını çıkartarak hava
gazını yaktı. Ve aşkla cömertliğin birleşmesinden doğan tahribatı tamire
koyuldu. Sayın dostlar, burun kıvırıp geçmeyin. Bu her zaman muazzam bir
iştir. Müthiş bir iş!.
Kırk dakika zarfında saçları mektep kaçağı bir çocuk kafası gibi kıvrım
kıvrım olmuştu. Della aynadaki aksini tenkitçi bir nazarla uzun uzadıya
dikkatle seyretti.
Kendi kendine:
- Jim bu halimi görüp de beni ilk bakışta öldürmezse iyi. Tiyatro kızlarına
benzetecek ama ne yapayım. Bir dolar seksen yedi sentle ne alınabilirdi
ki, dedi.
Yedi buçukta kahve pişirilmişti. Tava da sobanın arkasına yerleştirilerek
ısıtılmış olan pirzolaları kızartmak üzere hazırlanmıştı.
Jim, hiç geç kalmazdı. Della zinciri avucuna alarak kapının yanındaki
masanın başına oturdu. Kocasının, merdivenlerin ilk basamağındaki ayak
seslerini duyunca bembeyaz oldu. Gündelik, en basit şeyleri için dua etmeyi
adet etmişti.
- Büyük Allahım! Yalvarırım sana, ne olur, saçlarımı beğendir, diye mırıldandı.
Jim kapıyı açtı ve içeri girip arkasından kapadı. Zayıf ve pek ciddi bir
hali vardı. Zavallı henüz yirmi iki yaşında, aile yükü taşıyordu. Yeni
bir pardesüye ihtiyacı vardı, ellerinde eldiven yoktu.
Odaya koku almış bir av köpeği gibi etrafına kayıtsız bir halde bakınarak
girdi. Gözleri Della'ya dikilmişti. Della bu dik nazarların manasını anlamayarak
korktu. Bu nazarlar ne hayret, ne hiddet, ne dehşet, ne beğenmemezlik,
yani genç kadının hazırlandığı hislerden hiçbirini ifade etmiyordu. Jim,
yüzünde o garip ifade ile nazarlarını karısına dikmiş sadece bakıyordu.
Della masanın yanından kıvrılarak yaklaştı.
- Jim, şekerim ne olursun öyle bakma, diye yalvardı. Saçımı kesip sattım.Yılbaşı'nı
sana hediye almadan geçiremezdim, ölürdüm. Ne olacak yine büyür. Affediyorsun
değil mi? Ne yapayım başka çarem yoktu. Saçlarım çabuk büyür. Unutalım
bunu, haydi Jim, şekerim. Yeni yılın kutlu olsun de de barışalım. Ne güzel
ne hoş bir hediye aldığımı tasavvur edemezsin, dedi.
Jim zihnini yoracak kadar düşünüp taşındığı halde bir türlü anlayamamış
gibi yavaş yavaş:
- Saçını mı kestin, dedi.
Della:
- Kesip sattım. Bu halimi beğenmedin mi? Eskisi kadar sevmedin mi? Saçsız
da yine aynı insan değil miyim, diye yalvardı.
Jim etrafına şaşkın şaşkın baktı. Nihayet aptallaşmış gibi:
- Saçımı kestim mi dedin, diye cevap verdi.
Della:
- Evet, kesip sattım diyorum, diye izah etti. Yavrucuğum bu akşam Yılbaşı!
Beni mazur gör, affet. Senin uğruna gitti, deyip ciddi bir tatlılıkla:
- Saçlarımın tellerini saymak belki mümkündür ama sana olan sevgimi ölçmek
imkansızdır. Şekerim, pirzolaları ateşe koyalım mı? diye sordu.
Jim, daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. Della'cığını kollarına aldı, pardesünün
cebinden bir paket çıkararak masanın üstüne attı.
- Dellacığım, aldanıyorsun. Saçını nasıl kesersen kes, hiç fark etmez.
Sana olan sevgimde hiç değişiklik yapmaz. Paketi açarsan birdenbire neden
afalladığımı anlarsın, dedi.
Della beyaz parmakları ile kağıdı yırtarak ipleri kopararak paketi açtı.
Açmasıyle feryadı basması bir oldu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Paketten Della'nın Broodway'de bir vitrinde görüp uzun müddettir arzuladığı
taraklar çıkmıştı. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış elmas kenarlı o güzel
taraklar işte önündeydi. Renkleri de saçlarına ne kadar uyuyordu. Pahalı
olduklarını bildiğinden hiç ümide kapılmadan beğenmiş ve arzulamıştı.
Hiç beklemediği olmuştu. Ama ne çare ki pek tamah ettiği bu canım tarakları
süsleyecek lüleler gitmişti.
Della nihayet kendini toplayarak kocasının getirdiği hediyeleri bağrına
bastı. Gülümseyerek kocasına baktı.
- Şekerim, saçım pek çabuk uzar, deyip tüyleri tutuşan bir kedi gibi yerinden
fırlayarak:
- Ay unutuyordum, diye bağırdı.
Jim alınan güzel hediyeyi görmemişti. Della avucunu açarak sevinçle kocasına
uzattı. Bu kıymetli, fakat donuk maden genç kadının ruhundaki ateşin aksi
ile parlar gibi oldu.
- Şekerim, güzel değil mi? Bütün şehri altüst ettikten sonra bulabildim.
Saatini ver bakalım nasıl yakışacak, dedi.
Jim, Della'nın dediğini yapacak yerde kendini sedire attı. Ellerini başının
arkasına koyarak gülmeye başladı.
- Della sevgilim, hediyelerimizi bir kenara koyup bir müddet saklayalım.
Bugünkü halimize uygun değil. Biraz fazla. Tarakları almak için saati
sattım. Pirzolaları koy bakalım ateşe, dedi.
|
|